30 Eylül 2012 Pazar

Neşet Ertaş ve Oğuzun çöken dili üzerine


 Yaklaşık 3-4 yıldır "Neşet Ertaş İçin Erken Mersiye" adındaki şiirimi yazmaya niyetlenirken, ecel bizden önce niyetlenip onu aramızdan aldı.

 Neşet Ertaş üzerine yazmak benim için acı veren bir eylem. Neşet Ertaş hakkında hakkını vererek yapılacak bir değerlendirme ancak Yunus'tan beri devam eden geleneğin içinde yapılabilir. Neşet Ertaş'ın sazı ve tarzı ile ilgili değerlendirmeleri elbette erbabı yapacaktır. Ancak nacizane ben durduğum yerden hissettiklerimi yazabilirim.

 Neşet Ertaş ismi hayat yolculuğumda Muharrem Ertaş ismi ile ulaştığım bir isim oldu. Nasıl mı? Şöyle, sanırım üniversite 2.sınıftayım. Lisededen beri devam eden bir arayışım var. Hayatın anlamını çözmeye çalışıyorum. Felsefeden medet umuyorum. Marksizm bende hayal kırıklığı uğratıyor. Sorularımın cevapları marksizmde yok. Din bazı duygularımızı tatmin ediyor ama yinede doldurulması gereken çok fazla boşluk var.  Arayışlar devam edip gidiyor. Taaki birgün tesadüfen bir sahaftan kitap alırken sırf edebiyata duyduğun ilgiye binaen eski baskı bir Yunus Emre Divanı alıncaya kadar. Rastgele bir sayfa açmıştım kitapta okuduklarım şunlardı

 " İşbu vücüt şehrine giresim gelir
    İçindeki sultanın yüzün göresim gelir"

Bu dizeyi okuduktan sonra saatlerce ağladığımı hatırlıyorum. Sanki yıllarca kapalı bir kapının ardında bekliyordum ve birden o kapı açıldı. Bu anlık "aydınlanma"  devam eden zamanlarda hayata ve olaylara bakışımı değiştirdi. Bu sırlarda tanıştım Muharrem Ertaş la. Bir otobüs yolculuğu esnasında radyodan tesadüfen Avşar Bozlağı'nı dinlemiştim. İlk sesleri duyduğumda şok olduğumu hatırlıyorum. İnsanı çarpan dağıtan kendinden geçiren bir deneyimdi.Ama aslında bu sese bu tınıya çok uzak olmadığımı hissettim. Çok eskilerden rahmetli dedemin söylediği ilahilerdeki sesin tonun vurgunun aynısı gibiydi. Rahmetli dedem gençliğinde bağlama çalar söylermiş. Sonra bir sebeple bırakmış sadece ilahi söylüyordu, ama ilahi dediğim aslında halk müziği geleniğinde olduğu gibi. Neyse, bu sesle tanışık olmak içimde bir şeyleri değiştirdi.
Hakikatı yıllarca batı felsefesinde arayan ben aslında onun dibimizde bir yerde olduğunu hissettim.

Ardından neşet ertaşı keşfettim. Bu arada Hasan Saltık'ın Neşet Ertaş'ın külliyatını derleyerek tekrar yayınlaması bu ülke kültürüne yapılmış çok büyük bir katkıdır. Neşet ertaş dinlemelerim sadece müzik dinlemeleri değildi. Taşlaştığını hissettiğim kalbimin insanlığımın giderek yumuşadığını hissediyordum. Yunus okumalarımla beraber giden Neşet Ertaş dinlemelerim beni tabiri caizse bambaşka biri yaptı.

 Lafı uzatmayayım. Neşet Ertaş Yunus la beraber başlayan aşk dilinin yaşayan son halkası idi. Yitirdiğimiz aşkın dilidir. Yitirdiğimiz Oğuz'un binbir acı ile Rum ellerine sığınan evlatlarının aşk ile inşa ettiği dilin son nefesidir.

Geçenlerde bir dolmuşun arkasında bilmem ne derneğinin Neşet Ertaş'ın vefatı ile ilgili ilanını gördüm.


Neşet Ertaş Aşka orasından burasından bulaşmış cümle feylesofların, akadamisyelerin, dolmuş şöförlerinin, işçilerin, çiftçilerin, öğrenci evlerinde hakikatı arayan gençlerin velhasıl cümle Oğuz evladının nefesiydi.

Başımız sağolsun.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder