13 Mart 2013 Çarşamba

Sansür mü Gazete Patronların'ın ihale kovalama derdi mi?


Özellikle 2007 den başlayarak devam eden siyasi iktidarın basın üzerindeki baskısından sıklıkla şikayet edilmekte. 2002 ila 2007 arasındaki dönemde de 5 yıl iktidar olan AKP nin her nedense basın üzerinde baskısı olmaz iken 2007 den günümüze birileri tarafından hep baskı ve sansürle suçlanagelmiştir.

 Türk Basınının siyaset ve ekonomi ile olan kirli ilişkisi malum, uzun uzadıya anlatmaya gerek yok. 80ler ve 90 larda medyanın siyaset üzerindeki operasyonları malum. Özellikle 90 larda Korkmaz Yiğit meselesi, Mesut Yılmaz'ın kirli ilişkileri, 28 Şubat goygoyculuğu basınımızın pek temiz olmayan mazisinde önemli dönüm noktaları.

Türkiye göte göt denemeyen bir ülke olduğu için ve dahi doğru söylemenin bir bedeli olduğu için kimse kalkıp şu soruyu sormuyor. Yahu sizim medya patronlarınız medya dışında binbir ticari faaliyet yürütmekte ve bu faaliyetlerin çoğunluğu devlet ihaleleri ile elde edilen faaliyetler değil mi? En son Milliyet Gazetesinde Hasan Pulur ve Hasan Cemal'in sansürlenmesi gündeme geldiğinde bunun bizzat patronaj meselesi olduğunu duymayan kaldı mı? Hükümetin fiili yada ima yolu ile bile baskı uygulamasına gerek var mı? Hayatı yağlı ballı ihale kovalamakla geçen patronlarınız neden 2002 ile 2007 arasında ana akım medya da mevcut iktidara şiddetli bir muhalif çizgi izlerken seslerini çıkarmadılar da, 2007 Cumhurbaşkanlığı seçiminden sonra kendi içlerindeki sivri sesleri tırpanlamaya başladılar.

Olayın aslı ve esası şundan ibaret, türkiyedeki elit 2007 yılına kadar AKP nin muktedir olduğuna inanmadı. Onlar hala eski zinde güçlerin işbaşında olduğunu ve iktidarın ilelebet onlarda olduğu vehmi ile kendilerine tevdi edilmiş muhalefet görevini en aşağılık biçimde yerine getirdiler. Ne zamanki cumhurbaşkanlığı seçimlerinde konu referanduma gitti, AKP kapatılma davası istedikleri gibi sonuçlanmadı ve daha sonra AKP zinde güçlerin mevkilerinin zaptu rapt altına aldı, o zaman akılları başlarına dank etti. Ve göbeklerinden bağlı oldukları ve devlet eli ve imkanları ile elde ettikleri servetleri nedeni ile sahiplerinin kim olduklarını farkettiler.
Hiçbirisinin temiz yoldan elde edilmiş servetleri yoktu. (Sadece onların değil, yeryüzünde acaba temiz yolla servet elde etmek imkanı varmıdır?). Ve Uzan olayından da anladılarki, kirli işlerle ve ilişkilerle elde ettikleri servetleri devletin gazabı ile birgünde yerle yeksan olabilirdi.

Eğer Türkiyede kategorik olarak bir sansür faaliyeti olsa idi Sözcü, Cumhuriyet, Aydınlık vs türünden devamlı bel altına çalışan sözümona muhalif gazeteler yasaklanırdı. Tüm bunları söylerken AKP nin sütten çıkmış ak kaşık olmadığını belirteyim. Hatta pek te temiz olmadığını söyleyim. Lakin medyanın feveran ettiği konu kendi pisliğidir. Hükümetin günah ve sevapları ayrı bir konu.

Medya-İktidar ilişkisinin tabiatı gereği saf masum bir ilişki olamayacağı aşikar. Bu tüm dünya için geçerli. Dünyanın hiçbir ülkesinde yerleşik ana akım medya "halkın haber alma özgürlüğü" gibi safiyane niyetlerle çalışmaz. Medya finans kapital ve iktidar tarafından dizayn edilen bir organdır. Gerçek anlamda bağımsız bir medya mümkün müdür? Eğer sağda soldaki haber bloglarının toplumları etkileyebileceğine inanıyorsanız mümkün? Ama unutmayın Wikileakes davasında birçok ülkede siteler kapattırıldı ve yayıncı Julian Assange tutuklanmaya çalışıldı.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder